ABD’de 10 yıl önce yaşanan finansal kriz, küresel piyasalardan trilyonlarca doların silinmesine, milyarlarca dolar yatırımın kaybolmasına ve milyonlarca kişinin işsiz kalmasına neden oldu.

10 yıl önce yaşanan finansal kriz nedeniyle, ABD’nin gayri safi yurt içi hasılasında yaklaşık 14 trilyon dolar ve Amerikan mortgage piyasasında 10,5 trilyon dolarlık kayıp oluşurken, sadece ABD’de 9 milyon kişilik istihdam kaybı yaşandı ve 8 milyon konuta bankalar tarafından icra yoluyla el konuldu.

MBS’ler ve regülasyonların azaltılması

2008 küresel krizine neden olan finansal enstrümanların ortaya çıkışı, 1970’lerde Solomon Brothers’ta çalışan Lewis Ranieri adlı tahvil işlemleri yapan bankacının, binlerce mortgage (konut kredisi) tahvilini birleştirerek “Mortgage-Backed Securities” (MBS) (Konut Kredisine Dayalı Menkul Kıymetler) adlı yeni bir yatırım aracı oluşturmasına dayanıyor.

Yüz binlerce mortgage tahvilinin getirisine sahip olan MBS’lerin yıllar içinde bankalar için çok karlı bir yatırım aracı olmasıyla, özel finans ve bankacılık kuruluşları 1980’lerden itibaren ABD yönetimlerinden regülasyonların gevşetilmesini talep etmeye başladı.

ABD’nin 40’ıncı Başkanı Ronald Reagan (1981-89), 41’inci Başkanı George H. W. Bush (1989-93), 42’nci Başkanı Bill Clinton (1993-2001) ve 43’üncü Başkanı George W. Bush (2001-Ocak 2009) dönemlerinde, ABD’nin finans ve bankacılık sektörlerinde regülasyonlar önemli derecede azaltıldı.

ABD'de dev bütçe açığı
ABD’de dev bütçe açığı

Regülasyonların azaltılmasında, 1987-2006 arasında 4 farklı Amerikan Başkanı yönetiminde 18,5 yıl görev alan ABD Merkez Bankasının (Fed) Başkanı Alan Greenspan önemli rol oynarken, regülasyonların gevşetilmesi bankaların daha az yükümlülük ve denetimle faaliyet göstermesine olanak sağladı.

1980’lerden itibaren hızla yükselişe geçen Amerikan bankacılık sektörü, 2000’li yıllara gelindiğinde ülkenin en büyük endüstrisi haline geldi. ABD Başkanı George W. Bush, ülkede her ailenin artık konut sahibi olarak “Amerikan rüyasına” ulaşabileceğini vurguladı.

“Eşik-altı mortgage”

Ancak, ülkede konut alabilecek sınırlı sayıda yüksek gelirli orta-üst sınıf aileler olduğu için, bankalar toplumun alt sınıflarına konut satmanın ve mortgage vermenin yollarını aradı. ABD federal hükümeti tarafından desteklenen “Fannie Mae” ve “Freddie Mac” adlı büyük kuruluşlar konut kredilerini teminat altına alırken, büyük miktarlarda MBS yaratıyordu. Bu kuruluşlara ek olarak, konut kredisi veren özel kişi ve şirketlerin sayısında 2000’li yıllarda hızlı artış görüldü.

Bankasız devlet, devletsiz banka olur mu?

Amerikalı bankalar, konut kredisi veren kuruluşlar aracılığıyla, düşük gelire sahip olan toplumun alt kesimindeki aileleri hedef aldı ve bunlara “sub-prime mortgage” (eşik-altı mortgage) sunmaya başladı.

Eşik-altı mortgage sayesinde düşük gelir grubundaki ailelere yüksek faiz oranıyla konut kredisi verilirken, iş durumları ve gelir miktarları gibi önemli risk kriterleri giderek görmezden gelindi. Çünkü konut kredisi alan ailelerin sayısı arttıkça, MBS’lerin getirisi hızla yükseliyor ve bankaların karı artıyordu.

Toksik CDO’lar

Riskli eşit-altı mortgage tahvilleri “BBB”den başlayan düşük kredi notlarına sahipken, yüksek gelirli ailelerin mortgage tahvillerine “AAA” kredi notundan başlayan yüksek kredi notları veriliyordu. Ancak, bankalar eşik-altı mortgage tahvillerine sahip MBS’leri de yatırımcılara satabilmek ve daha çok kar edebilmek için 2 yöntem kullandı.

Bunlardan ilki, düşük kredi notuna sahip olan riskli tahvillerin, bankalar tarafından “Collateralized Debt Obligation” (CDO) (Teminatlı Borç Yükümlülüğü) adlı yeni bir finansal türev aracına dönüştürülmesiydi. İkinci yöntem ise, düşük kredi notuyla dolu olan CDO’ların, Fitch Ratings, Standard & Poor’s ve Moody’s gibi önemli kredi derecelendirme kuruluşları tarafından yüksek kredi seviyesinden notlandıralarak daha az riskli gösterilmesiydi.

CDO’ların içindeki mortgage tahvillerinin yüzde 90’ından fazlası yüksek nota sahip ve risksiz gösterilse de, aslında içleri düşük notlara sahip riskli tahvillerle doluydu. CDO’ların toplam değeri 2004-07 yılları arasında 1,4 trilyon dolara ulaşırken, krizden sonra aşırı riskli olduğu anlaşılan CDO’lar “toksik” olarak adlandırıldı.

CNNTÜRK